Fatih Mehmet Özcan

Meslek Kişilik Değildir

15 Oct 2021

Bu yazı, Arthur C. Brooks tarafından 30 Eylül 2021 tarihli The Atlantic - A Profession Is Not a Personality makalesinin Türkçe’ye direkt çevirisidir.

This text is a direct translation to Turkish. If you have any inquiries, do not hesitate to contact me.


Bir ekonomist olarak, Karl Marx’ın meşhur kapitalizm karşıtlığı söyleminin birçok karmaşık açıklamasını duydum. Marx’ın uslamlaması esas olarak basit: mutluluk. Kapitalizmin insanlara içinde kişiliği arındırılmış, içinde sadece üretkenlik olan bir makine parçası gibi davrandığına ve mutsuz ettiğine inanıyor. Marx 1844 tarihli yazısı “Estrange Labor”da, “insanın hayal gücü, beyni, kalbi gibi kendiliğinden olan faaliyet ondan bağımsız olarak işler” yazmıştır. “Başkasına aitken; bu kendini kaybetmesidir”. Görüşüne göre, çalışanlar nesneleştirildi, bedbaht (içi boş) kabuklara dönüştürüldü.

Marx’ın kapitalist sistemin bize ne yaptığı değerlendirmesine katılsanız veya katılmasanızda, çoğumuz inkar edilemez bir şekilde kendimize tarif ettiği şeyi uyguluyoruz. Sıkı çalışan ve başarı için mücadele eden çok fazla insan kendisini mükemmel bir makine ve performans aracıymışçasına nesneleştiriyor.

Çok çalışanlar tatmin ve mutluluk sağlamak için profesyonel başarı arıyorlar. Ancak öznel nesneleştirme her ikisini de imkansız kılar, tatmin etmeyen başarıya, ulaşılamaz hedeflere ve ardından kaçınılmaz kayıplara hazırlar. Mutlu olmak için, kendimize taktığımız bu zincirlerden kurtulmalıyız.

Mutluluk söz konusu olduğunda Marx haklıydı: Nesneleştirme yaşam kalitesini düşürüyor. Araştırmalar, örneğin, insanlar başkaları tarafından nesneleştiren bakışlarla veya taciz yoluyla fiziksel özelliklere indirgendiğinde, kendine güvenin ve görevlerde yetkinliğin azalabileceğini gösteriyor. Filozof Immanuel Kant buna “bir başkası için iştah nesnesi” olarak değindi ve bu noktada “ahlaki ilişkilerin tüm güdüleri işlevini yitirdi.”

Fiziksel nesneleştirme sadece bir tür. İş yerinde olan nesneleştirme ayrı ve özellikle zarar verici. 2021’de Frontiers in Psychology dergisinde üç Fransız araştırmacı, çalışma ortamında bir araç olarak kullanılma ve bir fail olarak tanınmama hissine dayanarak bir nesneleştirme ölçüsü geliştirdi. Belirttiklerine göre, iş yerinde nesneleştirme tükenmişlik, iş tatminsizliği, depresyon ve cinsel tacize yol açabilir. Bu, eğer bir yönetici çalışana harcanabilir iş gücü olarak davranıyorsa, veya çalışanlar yöneticilerini sadece para kaynağı olarak görüyorsa gerçekleşebilir.

Başkalarını nesneleştirme konusu oldukça basittir. Nesnelleştiren ve buna uğrayan kişinin bir ve aynı olması daha az belirgin ama eşit derecede zarar vericidir. İnsanlar, fiziksel görünüşleri, ekonomik konumları, politik görüşleri olmak üzere pek çok şekilde kendilerini nesneleştirme kapasitesine sahipler. Örnek olarak - hepsi bir tek zarar veriri harekete indirgenir: kişinin insanlığını tek bir karakteristiğe ingirgemek ve böylece başkalarını da bunu yapmaları için cesaretlendirmek. İş konusu olduğunda, bu kişinin kendi değerini -olumlu veya olumsuz- iş performansına veya profesyonel duruşuna göre yargılaması gibi görünebilir.

Eğlence kültürümüzün kendimizi fiziksel olarak nesneleştirmeye teşvik etmesi gibi, iş kültürümüz de profesyonel olarak kendini nesneleştirmeye itiyor. Amerikalılar azimli ve hırslı olmaya değer verme eğilimindedir, bu seneple işinizin hayatınızın hemen her anını devralmasına izin vermek endişe verici derece kolaydır. İşi dışında neredeyse hiçbirşey konuşmayan birçok kişi tanıyorum; temel olarak dedikleri şey “Ben işten ibaretim.” Bunu söylemek “Ben patronum için bir aracım” demekten daha insancıl ve iyi hissetirici gelebilir, ancak arkasında yatan sebebin ölümcül bir kusuru var: Teoride, patronundan vazgeçip yeni bir iş bulabilirsin. Kendinden vazgeçemezsin.

Henüz kendini profesyonel nesneleştiriciler hakkında paylaşılmış herhangi bir çalışma bulamadım. Ancak depresyonu yükselttiği ve problem çözme yeteneğini azalttığı gösterilen fiziksel nesneleştirmeden bir fikir çıkarabiliriz. Ortak akıl bize iş yerinde kendini nesneleştirmenin her zerresinin bir gaddarlık olduğunu söyler. Marx’ın ifade ettiği acımasız amir oluruz, acımasızca vurur kırbacı, kendimizi Homo economicus’tan başka bir şey olarak görmeyiz. Aşk ve eğlence başka bir çalışma günü için feda edilir, “Henüz başarılı mıyım?” sorusuna olumlu bir içsel cevap aranır. Gerçek insanların bir kopyası (simulakrum) haline geliriz.

Ve beklenilen son geldiğinde, profesyonel gerileme başlar, yoksun ve bitmiş olarak kalırız. Mükemmel bir şekilde kendini nesneleştiren bir CEO’nun bana söylediği gibi, “Emekli olduktan sonraki altı ay içinde neyin kim olduğundan, onun kim sorusuna geçtim.” (Çeviri notu: Orijinal hali “I went from Who’s Who to Who’s He?” olan cümleyi, konumlarda kim olduğundan, kişi hangi konumda olduğunu sormaya başladığını ifade ediyor şeklinde anlıyorum.)

İşinizde veya kariyerinizde kendinizi nesneleştiren biri misiniz? Kendinize birkaç soru sorun ve dürüstçe cevaplayın.

Bunlardan herhangi birine veya tümüne olumlu yanıt verdiyseniz, kendinizi nesnelleştirdiğiniz sürece asla tatmin olmayacağınızı bilin. Kariyeriniz veya işiniz sizin bir uzantınız olmalı, tersi değil. Önceliklerinizi yeniden değerlendirirken iki uygulama yardımcı olabilir.

1. Biraz alan açın.

Belki hayatınızda bir veya iki sağlıksız bir ilişki yaşadınız ancak bunu ara verdiğinizde bilerek veya bilmeyerek fark ettiniz. Gerçekten de, bu insani eğilim özellikle bir yıldan fazla sürdüklerinde, çoğu ara vermelerin boşanmaya yol açmasına muhtemelen katkıda bulunuyor. Alan perspektif sağlar.

Bu prensibi profesyonel yaşamınızda kullanın. Başlangıç olarak, tatilinizin asıl amacı bu olmalı - işten ara vermek ve sevdiğiniz insanlarla vakit geçirmek. Kulağa ne kadar açık gelse de bu, tatile çıkmak ve tatil boyunca hiç çalışmamak anlamına gelir. İşvereniniz bunu yaptığınız için size teşekkür etmelidir: sizi temin ederim ki, CEO olduğum zaman sadece tüm kalbiyle ve özgür iradesiyle çalışanları istedim. Eğer gitmeleri gerekiyorsa, gitmelerini istedim.

Bununla alakalı olarak eski Sabbath fikri gibi düzenli olarak işten uzaklaşma fikri vardır. Dini geleneklerde dinlenmek sadece hoş bir şey değildir; Tanrı’yı ve kendimizi anlamanın merkezinde yer alır. Çıkış Kitabı şöyle diyor: “Çünkü Tanrı gökleri ve yeri, denizi ve içlerindeki her şeyi altı günde yarattı ve yedinci günde istirahat etti”.”Bu nedenle Tanrı Sabbath gününü kutsadı ve onu kutsal kıldı.” Tanrı işten istirahat ediyorsa, belki sen de istirahat etmelisin.

Böyle bir uygulama dini olmak zorunda değildir, Cumartesi veya Pazar günleri çalışmaktan kaçınmanın yanı sıra birçok şekilde yapılabilir. Örneğin, çalışmayı yasaklayarak ve tüm faaliyetlerinizi ilişkilere ve boş zamanlara adayarak her akşam küçük bir Sabbath uygulayabilirsiniz.

2. Sizi profesyonel bir nesne olarak görmeyen arkadaşlar edinin.

Birçok kendini profesyonel nesnelleştirici, yalnızca iş başarıları için kendilerine hayran olan başkalarını arar. Bu oldukça doğal - ilk kez tanıştığım birinin beni rastgele bir adamdan ziyade The Atlantic köşe yazarı olarak tanıması beni iyi hissettiriyor - ama hepimizin ihtiyaç duyduğu sağlıklı arkadaşlıkların oluşumuna kolayca engel olabilir. Arkadaşlıklarınızda kendinizi nesneleştirmeniz, arkadaşlarınızın sizi nesne yerine koymasını kolaylaştırabilir.

Bu nedenle profesyonel çevrelerinizin dışında arkadaşlarınız olması çok önemlidir. Mesleki yaşamınızla hiçbir bağlantısı olmayan insanlarla arkadaşlıklar kurmak, sizi işle bağlantılı olmayan ilgi ve erdemleri geliştirmeye ve dolayısıyla daha dolgun bir insan olmaya teşvik eder. Bunu yapmanın yolu 1 No’lu tavsiye ile el ele gider: Sadece işten uzakta zaman harcamayın; işinizle hiçbir bağlantısı olmayan insanlarla vakit geçirin.

Belki de kendinizi nesnelleştirmenizle mücadele etmek sizi tedirgin ediyor. Dürüst olmak gerekirse, beni korkutuyor. Nedeni basit: Hepimiz bir şekilde öne çıkmak istiyoruz ve diğerlerinden daha çok çalışmak ve işimizde daha iyi olmak bunu yapmanın basit bir yolu gibi görünüyor. Bu normal bir insan dürtüsüdür, ancak yine de yıkıcı sonuçlara yol açabilir. Öğrencilerimin çoğu mutlu olmaktansa özel olmayı tercih ettiklerini bana itiraf etti ve ben de sık sık böyle hissettim.

En büyük ironi, özel olmaya çalışarak kendimizi tek bir niteliğe indirgememiz ve kendimizi yaptığımız bir makinenin dişlilerine dönüştürmemizdir. Marshall McLuhan, 1964 tarihli “Understanding Media” adlı kitabında, “Araç mesajdır” demişti. Ünlü Yunan efsanesinde Narcissus’un kendisine değil, kendi görüntüsüne aşık olduğuna değindi. Profesyonel olarak kendimizi nesnelleştirdiğimizde de böyle olur: İşimiz bizim aracımızdır ve mesajımız olur. Hayatta gerçekten başarılı benliklerimizin imajını sevmeyi öğreniriz, olduğumuz gibi kendimizi değil.

Bu hatayı yapmayın. Siz işiniz değilsiniz, ben de benim değilim. Gözlerinizi çarpık yansımadan ayırın ve tüm hayatınızı ve gerçek benliğinizi deneyimleme cesaretini gösterin.


Medium.com üzerinde de erişilebilir.